KANAVİÇE YASTIK
KANAVİÇE YASTIK
Perdenin aralık kalan kısmından yüzüne vuran güneş ışığının parlaklığıyla açtı gözlerini. Odanın içine güneşin kırılgan ışığı yansımış, ahşap köy evinin güzelliği gözlerini kamaştırmıştı. Büyükannesinin gaz lambası ışığında el emeği işlediği kanaviçe yastıktan, beyaz sabun kokusu ve naftalin karışımı bir koku geliyordu. Olduğu yerde öylece yatmaya devam etti. Odanın ambiyansı büyülemişti onu. Ahşap kokusu, evin içinde yürüyenlerin ayak sesleri. Evin içindeki serinlik, bahçedeki ıhlamur ağacının huzur veren kokusu. Rüzgarın yapraklarla çıkardığı o güzel ses.
Öylece durdu ve o anı hissederek yaşamaya çalıştı Aylin.
Öğleden sonra biraz uzanıp dinleneyim demişti, demek ki uyuyakaldı diye düşündü. Ev kalabalıktı aslında ama bir kaç ayak sesi dışında ortalık sessizliğe bürünmüştü. Belli ki herkes dinleniyordu.
Aylin köyüne gelmeyeli uzun yıllar olmuştu. Kariyer, hayat telaşı, para kazanma hırsı artık hangisi bilinmez, şehir hayatının derin girdabına kaptırmıştı kendini. Süt annesinin vefatı üzerine cenazeye katılmak için gelmişti buraya. Biraz gönülsüzdü doğrusu. Dönüşte onu bekleyen bir dünya iş vardı.
Cenaze işlemleri, defin derken yoğun bir gün geçirmişti. Üzerine bir de yol yoğunluğu eklenince öğleden sonra dinlenme ihtiyacı hissetmişti.
Bir süre yatakta öylece durdu. Burada hayat ne kadar da yavaş akıyordu. Kimsede telaş yoktu. Sakin ve huzurlu bir yerdi. Çocukluğunda okullar tatil olunca buraya gelir, kardeşleri ve kuzenleriyle tüm yazı bu evde geçirirdi. O günleri hatırlayınca yüzüne kocaman bir gülümseme yerleşti. O zamanlar evlerde su yoktu. Köyün orta yerindeki oluktan ibrikler, kovalar ile su taşınırdı. Büyük küçük herkes evin eksiklerini tamamlar, iş yapardı. Sabah gün ağarmadan uyanılır, büyükler namazlarını kılardı. Evin gelinleri kahvaltı için tarhana çorbası pişirir, ocak başında ekmek pişirirlerdi. Erkekler ve gençler tarlaya gider, çocuklar evde kalırdı. Tüm çocuklar ev temizliğinden, hayvanların bakımına, tavukların yemlenmesine, bahçelerin sulanması, sebzelerin toplanmasına kadar her işte görev alırlardı. Tabi bol bol da oyun oynarlardı. Evin önündeki geniş bahçede ağaçların arasında, hayvanlarla iç içe ne güzel bir hayatları vardı.
Akşam olduğunda tarladan gelenler için evin önünde kazanlarla su kaynatılır, herkes odasına çıkarken iki kova su alır, banyosunu yapar, yemeğe öyle inerlerdi. Evin çardak denen geniş, orta kısmına yer sofraları kurulur, geniş büyük kaplarda herkes aynı tastan yemek yerdi. Sıcak yaz günlerinde o sofradaki karpuzun tadını hiç unutmadı Aylin. Kendi inekleri, tavukları sayesinde her şeyin en sağlıklısını yerlerdi.
Sabahları kahvaltı hazırlanırken bir koşu kümese inip eteğinde topladığı tazecik, sıcak yumurtaları mutfağa o taşırdı. Az önce sağılmış sütü ocağa koyup taşmasın diye de başında beklerdi. Daha küçücüktü ama kalan sütü mayalar, yoğurt yapardı. Kimse "sen küçüksün anlamazsın" demezdi. Bu evde herkes hayatın içindeydi, herkes gücü yettiğince bir işin ucundan tutar, kimse kimseye yük olmazdı.
Çamaşırlar oluk başında elle yıkanır, haftanın bir günü çamaşır günü yapılırdı. O gün yemek yapmak pek mümkün olmazdı. Evin çocukları bahçeye iner, taze domates, salatalık, yeşillik , soğan toplar salata yaparlardı. Yanına yoğurt ve köy ekmeği. Bir de karpuz kesti mi tam olurdu, tadından yenmezdi.
Bir de ikindi çayı demledikleri o güzel saatleri hiç unutmadı Aylin. Büyükannesi mutlaka kek pişirtir, yada pişi yaptırırdı gelinlere. Evin önündeki yeşillik arazide, kamelyada oturur, semaverde demlenmiş çaylarını içer, sohbet ederlerdi. Eski günlerden konuşup gülerlerdi.
Aylin yattığı yerden bunları düşünürken aklına neler neler geldi. Köyünü çok özlediğini fark etti. Hayatın telaşına kendini kaptırıp , büyük işler başlatıyorum moduna girmişti. Kariyer sevdasına günlerinin telaşla, stresle geçip gittiğini, hayatı kaçırdığını fark etmiyordu bile. Her şeye yetişeyim derken asıl yetişmesi gereken şeyleri kaçırıyordu. Ona büyük emek veren büyükannesini yıllardır görmeye bile gelmemişti. Süt annesi ile en son nezman konuşmuştu hatırlamıyordu bile. Kadıncağız tek başına, hastalıkla mücadele edip ölmüştü. Bir gün gelip de bir tas çorba pişirememişti ona. Derdini dinlememişti. Şimdi cenazede ne söyleyeceğini, ne düşüneceğini şaşırmıştı. Mahçuptu. Daha çok şeye sahip olayım derken sahip olduğu güzel şeyleri kaçırıyordu. Aslında az olan daha bereketliydi.
Hayatında az ama teması çok insan olsa daha iyi değil miydi?
Sofrasında az ama faydalı şey olsa yetmez miydi?
Arabasının markası son model olmasa olmaz mıydı?
İnsan ne tuhaf bir varlık diye düşündü kendi kendine. Azla yetinmeyi bilmiyor. Çok olsun diye uğraşırken tüm güzellikleri kaçırıyor.
Tam bu düşünceler içindeyken büyükannesi kapıyı nazikçe tıklattı. Yattığı yerden doğruldu Aylin. Kapıyı açtı. Büyükanne içeri girdi. "Rahat uyudun mu kızım?" dedi.
"Bak bu oda senin çocukluğunun geçtiği oda. O kanaviçe yastığı çok severdin, senin için sandıktan çıkardım" dedi. Aylin yastığa baktı. Nakış nakış, emek emek işlenmiş o güzel yastık neler neler düşündürmüş, ne güzel anılara götürmüştü onu.
Büyükannesine sarıldı, öylece kaldılar.
Aylin bu eve daha sık gelmeli, aileme vefa borcumu ödemeliyim diye düşündü. Yıllar akıp gitmeden, tüm sevdikleri elinden birer birer gitmeden onlara sevildiklerini hissettirmeli, özüne dönmeliydi.
Çünkü bize verilmiş sınırlı bir hayat var ve bu hayatı hırsla geçirmek yerine, faydalı ve anlamlı şeylerle geçirmeliyim diye düşündü. Seyahat süresini biraz daha uzatıp , akrabaları, yakınları ve çocukluğunun geçtiği o eve vefa borcunu az da olsa ödemeliydi.
Çok güzelbir yazı ellerinize sağlık :)
YanıtlaSilBöyle anıları olanlar da azalıyor yavaş yavaş. Kıymet bilmek lazım. Çocuklarımıza imkan değil anı olacak faydalar bırakmalıyız , yüzlerinde gülümseme oluşturacak değerleri vermeliyiz.
YanıtlaSilDerin ve samimi bir yazı, iyi hissetmemi sağladı teşekkürler
Vefa ancak bu kadar güzel anlatabilirdi. Teşekkürler :)
YanıtlaSilOkuyucuyu o anlara göturecek kadar samimi bir yazı 🌸 Azın bereketinden nasiplenmek dileğiyle...
YanıtlaSilZamanda yolculuk yaptım sanki. Bir kanaviçe yastık, neler neler düşündürdü.
YanıtlaSilİnsan cok olsun diye ugrasirken bir çok şeyi kaçırıyor. Emeğinize sağlık güzel bir yazı.
YanıtlaSilBizleri de götürdünüz kendi çocuklugumuza bu yazıyla. .. O ikindi çaylarına, o kanaviçe işlemelere... Ne iyi ettiniz :) Teşekkürler
YanıtlaSilKaleminize sağlık, okuduklarımızı az çok demeden hayatımıza geçirebilmek gerek. Şimdi ertelemeden…
YanıtlaSilAkrabalarımız köklerimiz... Ağaö dalıyla gürler derdi annem. Birlik beraberlik ne güzel akraba ilişkilerinde. Teşekkürler tekrar hatırlattığınız için
YanıtlaSilEmeğinize sağlık ne güzel di eski günlere gittim.
YanıtlaSilZaman hızla akıp giderken birşeylere yetişmeye çalışırken, gerçeklerden uzak kalabiliyoruz.
Kalemine sağlık iyiki tanıdım çok şey öğrendim iyiki komşumsun
YanıtlaSil“ kimse sen küçüksün anlamazsın demezdi “
YanıtlaSilÇok kıymetli böyle yetişen nesilin farkıda çok büyük belkide sırf bunu demedikleri için.
Ellerinize sağlık çok güzel bir makale olmuş :)
Böyle güzel anılar biriktirmek hayatımızda ne güzel kaleme alınmış teşekkürler🌱
YanıtlaSilBu yazı beni aldı çocukluğuma götürdü. Ne güzel zamanlardı. Herşeyin daha güzel ve gerçek olduğu, sahici hayatların yaşandığı zamanlar. Beee insan nedense hep daha fazlasını istiyor, azla yetinmiyor.
YanıtlaSilÇok güzeldi ellerinize sağlık(:
YanıtlaSilHayatı dengeli yaşamak gerektiğini hatırlatan bir yazı, teşekkürler :)
YanıtlaSilAzla yetinmek, elinde olanla mutlu olmayı başarmak çok zor. İnsan zannediyor ki daha çok olunca mutlu olacak. Halbuki elindekileri de kaybediyor
YanıtlaSilElinize sağlık çok samimi ve güzel geldi.
YanıtlaSilKaybetmeden anlayabilsek keşke değerlerini bizim için önemli onların. 🌸 Vefayı unutmadan...
YanıtlaSilOkurken o odadaydım sanki...
YanıtlaSilTelefonun su sayacı ın kontörü olduğunu bildiğimiz kadar zamanın ve sevdiklerimizinde olduğunu hatırlasak keşke.
YanıtlaSilElinize sağlık
YanıtlaSilElinize sağlık, içerik güzel olmuş
YanıtlaSilGeçmişimizden öğreneceğimiz o kadar çok şey varki, hatırlattığınız için teşekkür ederim
YanıtlaSilDaha çok şeye sahip olayım derken sahip olduğu güzel şeyleri kaçırıyor insan
YanıtlaSilKıymet bilmek kaybedince aklımıza gelen bir şey. InşaAllah zaman geçip gitmeden fark edenlerden oluruz. Hissettiren, içten bir yazı elinize, yüreğinize sağlık
Bu güzelllik ancak böyle anlatılabilirdi . Çok teşekkürler çok
YanıtlaSilAnın farkında olmak ne kadar kıymetli, kaybetmeden farkına varmak ümidiyle.
YanıtlaSilEmeğinize sağlık 🌸
YanıtlaSil"Daha çok şeye sahip olayım derken sahip olduğu güzel şeyleri kaçırıyordu." tam olarak böyle... Kaleminize sağlık
YanıtlaSilEllerinize sağlık çok güzel bir yazı olmuş 🙂
YanıtlaSilDaha çok şeye sana hep olayım derken ,sahip olduklarının farkına varamamak. Sanırım şükürsüzlük tam da burada başlıyor. Kaleminize sağlık.
YanıtlaSilSahip olduğumuz değerlerin kıymetini kaybetmeden önce anlayabilmek dileğiyle. Teşekkürler
YanıtlaSilİçinde bulunduğumuz anın farkına varıp, elimizdekilere sukredebilmek ne güzel
YanıtlaSilEmeğinize sağlık
Geçmişe vefalı olmak ne kiymetli
YanıtlaSilOkurken icim isindi bir kanaviçe ne duygular hissettirdi eline kalemine saglik ablacim ❤️
YanıtlaSilFarkedemediğimiz detaylara şükür isteği oluşturan bir yazı 🌻 Emeklerinize sağlık, vefalı ve şükürlü olabilenlerden olma duasıyla…
YanıtlaSilDeğerlerimizi kaybetmeden kiymetini bilmek dileği ile🌹
YanıtlaSilNasıl güzel bir anlatım, yaşanmış, temas etmiş, bize de transfer edilmiş.. Elinize sağlık 🌺
YanıtlaSilVefa bir semt adı olarak kalmamalıydı öyle ya ☺️
YanıtlaSilSıcacık hissettirdi tavırlar,o köye ve bahçeye gittik:) Az ama bereketli, hayatın en büyük sırlarindan biri olsa gerek. Ne güzel bir yazıydı,elinize sağlık.
YanıtlaSilSevdiklerimizin değerini kaybetmeden bilelim inşallah
YanıtlaSilŞükredince insanın bereketi de yanına ekleniyor muydu?
YanıtlaSilBereket.. İnsan çok çok çok olsun isterken çok olandan uzaklaştığını bir bilse..
Yine de elindekilere şükretmez miydi?
Şükreden, vefalı olan, bereketli hayatlar yaşayabilenlerden olmak ümidiyle..
Teşekkürü ve şükrü olan olmak hayatın içinde
YanıtlaSilVefalı olabilmek duasıyla...
YanıtlaSil