"Oh bitti sonunda!" diyerek yatak odasına geçtiğinde neredeyse gün ağırmak üzereydi. Bütün gece son kontrolleri yapmak için uykusuz kalmıştı. Son gittiği seminerin ders notlarını temize çekmek sandığından daha zor olmuş, koskoca 2 haftasını almıştı. Gecesi gündüzü kalmamıştı.
Günü gününe yapsaydı bu kadar yorulmayacaktı oysa... Her seferinde oyalanacak haklı bir sebep bulmuştu kendine. Ertelemiş, vicdanını rahatlatmıştı...
Her ders çıkışı çayıyla, kahvesi ile en fazla 1 saatini alacak iş için 2 hafta eve kapanmak zorunda kalmıştı. Üstelik üzerinden zaman geçtiğinden dolayı, dersi kaçırmamak adına hızlı hızlı yazdığı el yazısını deşifre etmek de oldukça zor olmuștu. Üzerinden ağır bir yük kalkmıştı adeta.
Oysa,
“Günü gününe yapmak…” Tüm bu yorgunluğunun önüne geçebilirdi.
Günü gününe yapmak ve ertelememek…
Annesinin ona her zaman dediği gibi "yumurta kapıya gelmeden çalışmak..."
Her günün sonunda günün değerlendirmesini yapmak.
Yok yok, gün sonunu bile beklemeden, gün içinde birkaç kez!
Yaptıklarının ve yapmadıklarının sıcağı sıcağına sonuç değerlendirmesini yapmak;
Hayatını temize çekmek değil miydi?..
Trafik cezası bile erken ödendiğinde indirimliyken…
Hataları daha yapar yapmaz fark edip, affını dilemek…
İyi gelmez miydi insana?..
Nefsini temize çıkartmaya çalışanlardan olmadan,
Samimi bir şekilde, her gün kendini temize çekmek iyi gelmez mi insana?
O zaman ona her gece beraat olmaz mı?..
Yorumlar
Yorum Gönder